zan ve yakîn fiilleri + isim cümlesi
daha önce isim cümlesinden ve isim cümlesini oluşturan mübteda ve haber öğelerinden ve isim cümlesinin haber öğesinin müfret ve cümle olarak gelebileceğinden bahsetmiştik.
zanne ve benzerleri, isim cümlesinin mübteda ve haber öğelerini, birinci mef'ûlün bih ve ikinci mef'ûlün bih adı altında kendilerine öğe olarak kullanırlar. Bilindiği gibi mef'ûller, mansup öğelerdir.
1) مُحَمَّدٌ طَالِبٌ.
2) ظَنَّ حَسَنٌ مُحَمَّداً طَالِباً.
1) Muhammet, bir öğrencidir.
2) Hasan, Muhammed'i, bir öğrenci zannetti (Hasan, Muhammed'in bir öğrenci olduğunu sandı).
مُحَمَّدٌ
|
طَالِبٌ.
|
ظَنَّ حَسَنٌ
|
مُحَمَّداً
|
طَالِباً.
|
|
مُبْتَدَأ
|
خَبَر
|
فعل + فاعل
|
مفعول به
أول
|
مفعول به ثانٍ
|
|
Muhammet, bir
öğrencidir.
|
Hasan, “Muhammet,
bir öğrencidir.” zannetti
(® Hasan, “Muhammet’in bir öğrenci olduğunu” zannetti.)
|
||||
Mübteda: merfu
bir öğedir.
Haber: merfu bir
öğedir.
|
Fail: merfu bir
öğedir.
Mefuller: mansûb
öğelerdir.
|
Zanne'nin birinci ve ikinci mef'ûllerinin mansup oluşunu (-yukarıdaki örnekte olduğu gibi-) müfret isim olarak gelmeleri halinde açıkça görebiliriz ama ikinci mef'ûlü, cümle türünde geldiğinde onun, mansup olduğunu gösteren bir alamet/hareke bulunmaz. Çünkü C'ler, mahallen irap edilir. Zanne'nin ikinci mef'ûl öğesinin aslının, haber olduğunu ve haber öğesinin ve dolayısıyla zanne'nin ikinci mef'ûlünün müfret ve cümle olarak gelebileceğini hatırlayalım.
1
|
حَسَنٌ طَالِبٌ ذَكِيٌّ.
Hasan, zeki bir öğrencidir.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً طَالِباً ذَكِيّاً.
“Hasan’ın
zeki bir öğrenci olduğunu” sandım.
|
2
|
حَسَنٌ فِي الصَّفِّ.
Hasan, sınıftadır.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً فِي الصَّفِّ.
“Hasan’ın
sınıfta olduğunu” sandım.
|
3
|
حَسَنٌ يَكْتُبُ الدَّرْسَ.
Hasan, dersi yazıyor.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً يَكْتُبُ الدَّرْسَ.
“Hasan’ın
dersi yazdığını (yazmakta olduğunu)” sandım.
|
4
|
حَسَنٌ كَتَبَ الدَّرْسَ.
Hasan, dersi yazdı.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً كَتَبَ الدَّرْسَ.
“Hasan’ın
dersi yazdığını” sandım.
|
5
|
حَسَنٌ وَالِدُهُ مَرِيضٌ.
Hasan,’ın babası, hastadır.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً وَالِدُهُ مَرِيضٌ.
“Hasan,’ın
babasının hasta olduğunu” sandım.
|
|
İsim cümlesi: Mübteda ve
Haber’den oluşmaktadır.
|
· Zanentu
(fiil+fail) + Birinci Meful (mübteda) + ikinci mef’ul (haber)
· İsim
cümlesinin mübteda öğesi birinci meful, haber öğesi
ise ikinci meful haline gelmiştir. Meful, mansûp bir öğedir.
|
Not: ZANNE, ikinci bâbta çekimlenen mudaaf bir fiildir (huve zanne , ene zanentu / huve yazunnu , hunne yaznunne)
İster zan fiili olsun ister yakîn fiili olsun, bu fiillerin iki mef'ûlü yerine MÜEVVEL MASTAR kullanılabilir. Bu durumda MÜEVVEL MASTAR, iki nesne yerine geçmiş kabul edilir. Zanne ve benzerlerinden sonra müevvel mastar kullanmak, Türklere ve Türkçe bilenlere daha anlaşılır ve daha kolay gelecektir.
İster zan fiili olsun ister yakîn fiili olsun, bu fiillerin iki mef'ûlü yerine MÜEVVEL MASTAR kullanılabilir. Bu durumda MÜEVVEL MASTAR, iki nesne yerine geçmiş kabul edilir. Zanne ve benzerlerinden sonra müevvel mastar kullanmak, Türklere ve Türkçe bilenlere daha anlaşılır ve daha kolay gelecektir.
ظَنَنْتُ حَسَناً
طَالِباً ذَكِيّاً. :
ظَنَنْتُ أَنَّ حَسَناً طَالِبٌ ذَكِيٌّ.
“Hasan’ın zeki bir öğrenci
olduğunu” sandım.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً
فِي الصَّفِّ. : ظَنَنْتُ أَنَّ حَسَناً فِي الصَّفِّ.
“Hasan’ın sınıfta olduğunu”
sandım.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً
يَكْتُبُ الدَّرْسَ. : ظَنَنْتُ
أَنَّ حَسَناً يَكْتُبُ الدَّرْسَ.
“Hasan’ın dersi yazdığını
(yazmakta olduğunu)” sandım.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً
كَتَبَ الدَّرْسَ. : ظَنَنْتُ أَنَّ حَسَناً كَتَبَ الدَّرْسَ.
“Hasan’ın dersi yazdığını”
sandım.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً
وَالِدُهُ مَرِيضٌ. : ظَنَنْتُ
أَنَّ حَسَناً وَالِدُهُ مَرِيضٌ.
“Hasan,’ın babasının hasta
olduğunu” sandım.
|
Not: Aşağıdaki fiilleri de zanne yerine koyabiliriz. Fakat zanne'nin kullanımı, aynı anlam ve özelliğe sahip diğer fiillerden çok daha yaygındır. حَسِبَ ve زَعَمَ fiillerinin kullanımı da yaygındır.
Zanne gibi kullanılan fiiller: ظَنَّ خَالَ حَسِبَ زَعَمَ عَدَّ حَجَا جَعَلَ هَبْ
Yakîn fiilleri: علِمَ رَأَى وَجَد دَرَى أَلْفَى جَعَل ve تَعَلَّمْ (bil! anlamında) fiili
Yakîn fiillerinden علِمَ ve رَأَى ve وَجَد kullanımı, diğerlerine oranla daha yaygındır, denilebilir.
اللهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ. عَلِمْتُ
اللهَ خَالِقَ كُلِّ شَيْءٍ. عَلِمْتُ أَنَّ اللهَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ.
Allah, her
şeyin yaratıcısıdır. Allah’ın, her şeyin yaratıcısı olduğunu bildim
(inandım/anladım).
Bunlardan sadece هَبْ ve تَعَلَّمْ fiilleri, bu anlamda sadece emir siygaları kullanılır. Diğerlerinde ise böyle bir kısıtlama yoktur.
ظَنَّ الطَّبِيبُ الْمَرِيضَ شُفِيَ.
ظَنَّ الطَّبِيبُ أَنَّ الْمَرِيضَ شُفِيَ.
|
Doktor,
hastanın, iyileştiğini sandı.
|
ظَنَنْتُ الْمُدِيرَ أَصْدِقَاؤُهُ كَثِيرُونَ.
|
Müdürün,
arkadaşlarının çok olduğunu sandım.
|
ظَنَنْتُ الطَّبِيبَ فِي الْمُسْتَشْفَى.
|
Doktorun, hastanede
olduğunu zannettim.
|
ظَنَنْتُ زَيْداً صَاحِبَكَ.
ظَنَنْتُ أَنَّ زَيْداً صَاحِبُكَ.
|
Zeyd’in,
arkadaşın olduğunu sandım.
|
ظَنَنْتُ حَسَناً يَخْرُجُ مِنَ الْبَيْتِ.
ظَنَنْتُ أَنَّ حَسَناً يَخْرُجُ مِنَ الْبَيْتِ.
|
Hasan’ın,
evden çıktığını sandım.
|
ظَنَنْتُ عَائِشَةَ يَقُومُ أَخُوهَا.
|
Ayşe’nin,
kardeşinin ayağa kalktığını sandım.
|
ظَنَّ السَّائِقُ الْمُشَاةَ عَلَى الرَّصِيفِ.
|
Şoför,
yayaların kaldırımda olduğunu sandı.
|
هَبْ
صَدِيقَكَ قَاتِلاً. فَمَاذَا تَفْعَلُ؟
|
Arkadaşının
bir katil olduğunu farz et. Ne yaparsın?
|
ظَنَنْتُ الْفَرِيقَيْنِ
مُتَعَادِلَيْنِ فِي الْمُبَارَاةِ.
|
Takımların,
maçta berabere olduğunu sandım.
|
ظَنَنْتُ السَّابِحَ
فِي الْمَاءِ تِمْسَاحاً.
ظَنَنْتُ أَنَّ
السَّابِحَ فِي الْمَاءِ تِمْسَاحٌ.
|
Suda yüzenin,
bir timsah olduğunu sandım.
|
حَسِبَ الطَّالِبُ
الْفَصْلَ فَارِغاً.
|
Öğrenci,
sınıfın boş olduğunu sandı.
|
ظَنَّ السِّيَاسِيُّ
النّاسَ جُهَّالاً.
|
Siyasetçi,
insanların cahil olduğunu sandı.
|
ظَنَنْتُ زَيْـداً
صَادِقاً. وخِلْتُ حَسَناً كَاذِباً.
|
Zeyd’in
doğru sözlü olduğunu sandım ve Hasan’ın yalancı olduğunu (yalan söylediğini)
sandım.
|
أَظُنُّ
الرَّجُلَ يَصْدُقُ فِي أَقْوَالِهِ.
أَظُنُّ أَنَّ
الرَّجُلَ يَصْدُقُ فِي أَقْوَالِهِ.
|
Adam’ın,
sözlerinde doğru olduğunu sanıyorum.
|
ظَنَنْتُ أَنَّ
الذي يَطِيرُ فِي السَّمَاءِ تِمْسَاحٌ ذُو جَنَاحَيْنِ.
ظَنَنْتُ
الذي يَطِيرُ فِي السَّمَاءِ تِمْسَاحاً ذَا جَنَاحَيْنِ.
|
Gökyüzünde
uçanın, iki kanatlı bir timsah olduğunu sandım.
|
عَلِمْتُ أَنَّ
السِّبَاحَةَ أَسْلَمُ مِنَ الْمُلَاكَمَةِ وَأَظُنُّ أَنَّ الْعَاقِلَ يَخْتَارُ
الْأَسْلَمَ.
|
Yüzmenin,
bokstan daha güvenli olduğuna inandım (bildim) ve akıl sahibinin, daha
güvenli olanı tercih edeceğini sanıyorum.
|
Not: zanne ve
benzerlerinin (hem zan hem yakîn bildiren fiillerin) birinci ve ikinci
mefulleri yerine MÜEVVEL mastar kullanılabilir. Örnek olması için bazılarında
bu kuralı uyguladık. Aynı kural, diğer cümlelerde de uygulanabilir.
|
رَأَى الْمُؤْمِنُ
أَبْوَابَ الرِّزْقِ مُفَتَّحَةً لِلْجَمِيعِ.
|
İnanan,
rızkın kapılarının herkese açık olduğunu bildi.
|
رَأَيْتُ الْمُدَرِّسِينَ
مُخْلِصِينَ فِي عَمَلِهِمْ.
|
Öğretmenlerin,
işlerinde ihlaslı olduğunu anladım/gördüm.
|
عَلِمْتُ النُّزْهَاتِ
ضَرُورِيَّةً لِلْتَرْوِيحِ عَنِ النَّفْسِ.
|
Pikniğin,
dinlenmek için zorunlu olduğunu bildim/anladım/gördüm.
|
عَلِمَ الصَّحَفِيُّ
الخَبَرَ صَحِيحاً.
|
Gazeteci,
haberin doğru olduğunu anladı.
|
عَلِمْتُ
الْبِرَّ سَبِيلَ الْمَحَبَّةِ.
|
İyiliğin,
sevginin yolu olduğunu bildim.
|
رَأَيْتُ
الْأَمْرَ هَيِّناً.
|
İşin,
basit/kolay olduğunu gördüm.
|
تَعَلَّمْ أَنَّ الْجِدَّ
وَالْاِجْتِهَادَ سَبِيلُ النَّجَاحِ.
تَعَلَّمْ الْجِدَّ وَالْاِجْتِهَادَ
سَبِيلَ النَّجَاحِ.
|
Ciddiyet ve
çabanın/çalışmanın başarının yolu olduğunu bil.
|
هَلْ
أَخْطَأْتُ إِذْ عَدَدْتُكَ مُخْلِصاً؟
|
Seni,
ihlaslı/samimi saydığımda (zannettiğimde) hata mı ettim?
|
رَأَيْتُ وَحْدَتَنَا
طَرِيقُ فَلَاحِنَا.
|
Birliğimizin
kurtuluşumuzun yolu olduğunu gördüm (inandım).
|
عَلِمْتُ
أَنَّ النجاحَ يَأْتِي بَعْدَ بَذْلِ الْجُهْدِ.
|
Başarının,
çaba harcadıktan sonra geldiğini anladım.
|
تَعَلَّمْ
أَنَّ الْجِهَادَ بَابٌ مِنْ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ.
|
Mücadelenin
(cihadın), cennet kapılarından biri olduğunu bil.
|
هَبْنِي مُخْطِئاً
فِي تَقْدِيرِي.
|
Benim,
değerlendirmemde hatalı olduğumu farz et.
|
زَعَمْتَنِي
مُخِلاًّ بِالْوَعْدِ.
|
Benim,
sözümü çiğnediğimi iddia ettin.
|
زَعَمْتَنِي
شَيْخاً وَلَسْتُ بِشَيْخٍ.
زَعَمْتَ
أَنَّنِي شَيْخاً وَلَسْتُ بِشَيْخٍ.
|
Benim, bir
yaşlı olduğumu zannettin. Ben yaşlı değilim.
|
حَسِبَ الطَّالِبُ
الدَّرْسَ انْتَهَى.
حَسِبَ الطَّالِبُ
أَنَّ الدَّرْسَ انْتَهَى.
|
Öğrenci,
dersin bittiğini sandı.
|
زَعَمَ الْبَخِيلُ
الجُودَ تَبْذِيراً.
|
Cimri,
cömertliğin, savurganlık olduğunu sandı.
|
خَالَ الْكَسُولُ
النَّجاحَ سَهْلاً.
خَالَ الْكَسُولُ
أَنَّ النَّجاحَ سَهْلٌ.
|
Tembel,
başarının kolay olduğunu sandı.
|
زَعَمَ الْمُهَنْدِسُونَ
الطُّرُقَ مُسَفلْتَةً.
|
Mühendisler,
yolların asfaltlı olduğunu iddia ettiler.
|
حَسِبْتُ عَلِيّاً
صَاحِبَكَ.
|
Ali’nin,
arkadaşın olduğunu sandım.
|
خِلْتُ الطَّالِبَ
أَخَاكَ.
|
Öğrencinin,
kardeşin olduğunu sandım.
|
وَجَدْتُ
الْقَهْوَةَ ضَارَّةً.
|
Kahvenin,
zararlı olduğunu gördüm.
|
وَجَدَ الطّالِبُ
التَّعَلُّمَ سَهْلًا.
|
Öğrenci,
öğrenmenin kolay olduğunu gördü.
|
رَأَى الْحُقُوقِيُّ
الْعَدْلَ ضَرُورِيّاً.
|
Hukukçu,
adaletin zorunlu olduğunu anladı.
|
رَأَى الْمُتَعَلِّمُ
الْكِتابَ يَنْفَعُ الْجَمِيعَ.
|
Öğretmen,
kitabın, herkese faydalı olduğunu gördü.
|
وَجَدَ الطَّالِبُ
الْمَوْضُوعَ مُعَقَّداً.
|
Öğrenci,
konunun karmaşık olduğunu anladı.
|
دَرَسَ الْقَاضِي
جَوَانِبَ الْقَضِيَّةِ فَأَلْفَى الْمُتَّهَمَ بَرِيئاً.
|
Kadı,
davayı etraflıca inceledi ve zanlının suçsuz olduğunu gördü.
|
أَلْفَى
الرَّجُلُ صَدِيقَهُ جُنَّ.
|
Adam,
arkadaşının delirdiğini anladı.
|
تَعَلَّمْ أَنَّ
اللهَ حَقٌّ.
|
Allah’ın
hak olduğunu bil.
|
عَلِمْتُ
أنَّ الْجَنَّةَ تَحْتَ أَقْدَامِ الْأُمَّهَاتِ.
|
Cennet’in,
annelerin ayakları altında olduğunu bildim (inandım).
|
رَأَيْتُ الْجَيْشَ
دِرْعَ الشَّعْبِ.
|
Ordunun,
halkın zırhı olduğunu anladım.
|
خِلتُ السَّرَابَ
مَاءً.
|
Serabın su
olduğunu sandım.
|
الْمُدَرِّسُ
جَعَلَنِي حَسَناً.
|
Öğretmen,
beni Hasan sandı.
|
الْمُدَرِّسُ
يَجْعَلُنِي حَسَناً.
|
Öğretmen,
beni Hasan sanıyor.
|
لَا
تَجْعَلْنِي حسَناً.
|
Beni Hasan
sanma!
|
Not: Zan ve yakin fiillerinin, nadiren de olsa birbirinin yerine kullanıldığı da görülür (yani zan fiili kesinlik, yakin fiili ise zan/şüphe bildirebilir. Bunu, fiilin kullanıldığı bağlamından ve başka karinelerden anlayabiliriz).
حَسِبَ النَّاسُ الأَمانَةَ خُلُقًا كَريماً.
İnsanlar,
emanetin (güvenilir olmanın) güzel bir ahlak olduğunu gördüler.
أَعْلَمُ الْجَوَّ بَارِداً فِي الْغَدِ.
Havanın,
yarın soğuk olacağını sanıyorum.
not: zanne ve benzerlerinden, aslı mübteda ve haber olan iki mefulün bih nasbeden fiiller diye söz edilir. sayyara ve benzerleri de aslı mübteda ve haber olan iki mefulün bih nasbeden fiiller arasındadır fakat sayyara ve benzerlerinin iki mef'ûlü yerine müevvel mastar kullanılamaz.
Harika olmuş hocam. Elinize ve yüreğinize sağlık.
YanıtlaSil